YARADILIŞ KÖKLERİ

M.Ö. 29. yüzyılda Çin’de yetiştirildiği belirtilen fındığın , kültürel anavatanı olarak Anadolu bilinmektedir. Bazı tarihçiler de Orta Asya’dan Kuzey Anadolu’ya getirilen fındığın, buradan bütün Dünyaya yayıldığını ifade etmektedirler.

Tarihe kutsal meyve olarak da geçen fındık, eksi Türklerin din hayatında da yer almıştır. Başka milletlerinde kutsal saydığı fındık, barış ve esenliğin timsali olarak da görülmüştür. Yunanlıların Tanrısı Hermes’in asasının bile fındık dalı olduğu söylenir.
Yağ Taşı, Yağmur Taşı efsanesi ile Buğu Tekin efsanelerine göre, fındık ağacı kutsal olarak gösterilmiştir. Tanrı’nın nurunun ilk defa fındık ağacı üzerinde indiği çeşitli rivayetlerle söylenmektedir.
M.Ö 2836’da yazılan Çunkıng’ten getirilerek Ankara Üni-versitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi tarafından dilimi-ze çevrilen bir parşömeni de fındıktan söz edildiği ifade edilmektedir. M.Ö eski Yunanlılar, Mezopotamya’da İranlılarla savaşıp dönerken, Trabzon – Giresun arasında bir yerde ilk defa fındık meyvesine rastlamışlardır. Bu meyveye Pontus Cevizi anlamında “Kerta Pontika” veya “Nuı Pontika” adını vermişlerdir.
M.S 1. yüzyılda Yunanlı hekim, Diocorides’in Kitab-ül Hasayiş adlı eserinde de fındıktan yapılan ilaçlardan söz edilmektedir. Fındığın Orta Asya’dan Karadeniz sahillerine getiril-diğini söyleyenler, bu kaynakları dayanak olarak göstermek-tedirler.

KÜLTÜREL MENŞEİ VE YAYILMASI

Fındığın kutsallığına inananlar arasında İngilizlerle, Fransızlar da vardı. İngilizler Noel sofralarında fındık bulundurmayı, sofrayı fındık dalları ile süslemeyi gelenek haline getirmişlerdi. İtalyanlar ise fındık çeşitlerine ermişlerin adlarını vererek fındığın kutsallığına inandıklarını belirtmişlerdir.

Müslümanlarda da fındık önemli bir tutmaktadır. Din adamları fındığın bir cennet meyvesi olduğunu ifade ederlerdi. Adem Peygamber, gökten yere indiği zaman, Tanrı’nın emriyle 30 çeşit meyveyi de birlikte getirmiştir. Bunların arasında fındıkta vardı. Kuran-ı Kerim’de bazı surelerde fındıktan söz edilmektedir.
Kültürel vatan olarak söz edilen Karadeniz kıyılarının Ordu, Giresun ve Trabzon illerinde kaynakların tespitlerine göre antik çağdan beri fındık yetiştirilmektedir.

Dünyada fındık yetiştirilmesine en uygun toprak ve iklim koşullarına sahip olan Doğu ve Orta Karadeniz’den ticaret yaparak Avrupa’yı fındıkla tanıştırılanlarda Yunanlılardır.
Karadeniz’den fındık ticareti ilk olarak 1403 yılında Cene-vizliler tarafından İstanbul’a getirilmek suretiyle yapılmıştır. Bunu Rusya’ya 1773, Romanya’ya 1792, Belçika’ya 1889, İngiltere’ye 1851, İsviçre’ye 1852, Sırbistan ve Yunanistan’a 1906, Almanya’ya 1907, Fransa’ya 1909, Amerika’ya ise 1912 yapılan ticaretler takip etmiştir.

ÇİNLİLERDE FINDIK

Çin’de fındık, MÖ. 968-975 arasında K’aı-po pen-ts’ao adlı kitapta bu çağın nebatı olarak bahsedilmiştir ki bu bilgide MÖ. I. Yy LiChı’nin merasimler kitabından iktibas olunmuştur. Orada kızların fındık ve kestane ile meşgul oldukları kayıtlıdır.
Bugünkü adı Hopei olan Chih’li eyaletinin kuzey doğusunda fındık bulunduğu ve gelinciğe benzeyen bir sincabın bu fındıkları mağaralara topladığı, zavallı halkın bunları çıkarmak için dağları oymak zorunda kaldıklarını ve her tarafta satılmakta bulunduğuna işaret eder.
Pei-ya, Muahhar devirlerde yazılan ansiklopedik eser de şöyle diyor; “Fındık Catlpa ağacına, meyveleri küçük kestanelere benzer, bu bir nevi kestane nebatıdır. Eski krallar bununla meşgul olmanın kadın işi oldu fikrindedirler.”
Başka bir eserde fındıktan bahsolunurken “lezzeti cevize benzemektedir, yağı mum yapmaya elverişlidir, bundan başka meyve olarak ta yenir. Liao-tung,Yun-yonag ve Shang-tang’de çok bulunmaktadır.” Deniliyor.
Çin nebatları hakkında yazılan klasik kitabın 16.yy.da basılmış tabında,Mi Shihchen şöyle diyor: “Fındık bodur ve küçüktür. Bir nevi meşe ağacı gibi kışın sonbahara doğru çiçek açar ve püsküller 2-3 boyunda sallanırlar, martta yapraklanırlar, meyvelerin üçü, beşi bir arada ve zılıfın içinde bulunur, hem oldukları zaman yeşildirler, kemale erdikleri zamanda kahverengidir.Bir çoğunun içi olmadığından, bir atasözünde on fındığın dokuzu boştur” denir.

YUNANLILARDA FINDIK

Yunanistan’ın ticaret tanrısı olan Hermes ‘in asası bir fındık değneğidir.Asanın kudretini denemek isteyen Hermes, boğuştuklarını gördüğü iki yılanı bu fındık dalı ile kırbaçladı ve bu ilahi vuruştan artık ayrılmayacak şekilde yılanları birbirine yapıştırdı. Bu değneğin dokunduğu bütün eşya o anda altına döndüğü içinde Hermes aynı zamanda bir servet ve bereket timsali olarak tanındı.
Yunanlı bilim adamı Dioscorides, fındığın tıp tarihine geçmiş en eski xxxxx sahibidir. MS.I yy. Klikya (Adana) civarında yaşamıştır. Bu eserin bir bölümünde “Fındık yağ kalitesinin üstünlüğünden ve fındıktan yapılan lapanın şeker ve sütle karıştırılmasından elde edilen ve içimi güzel, ferahlık verici ve öksürüğe karşı faydalı bir içkinin olduğundan” bahsedilmektedir.

ARAPLARDA FINDIK

Araplarda fındığın, Emeviler zamanında Abdulmelik’in kardeşi Mesleme’nin kumandasında Trabzon’dan İstanbul’a uzanan orduların geçişinden sonra tanındığı belirtilmektedir.
Araplara göre “Fındık ağacından, yılan, akrep gibi bütün zehirli hayvanlar kaçarlar, elinde fındık ağacından bir dal bulunan adam cümle afattan emin olur”. Deniliyor.
Ebu Hanife fındığa arapsaçının Elculuz, Farsçasınında fındık olduğunu söylemiştir.
Eltebari Arap bilim adamı, fındığın incirle yenilmöesi gerektiğini bunun akrep ısırmasına iyi geldiğini ifade ediyor.
Fındık öyle bir meyvedir ki hem taze hemde kuru olarak lezzetle yenir, ondan elde edilen fındık yağı hem yemekte hem de nakış işlerinde kullanılır.Fındık ağacının meyvesi, yeşil yapraktan bir zarfın içinde bulunan badem gibi olan meyvedir.Bu meyve mukadderdir, çok lezzetlidir, ağırlığının yarısı nispetinde dövülerek süt gibi bir şurup dahi elde edilir.Fındık ağacının emniyetli işlerde kullanılmaz.
Arap bilim adamlarından Ferit Vecdi ve Elbustani’nin fındık üzerine yazmış oldukları Dairetül Maarif ansiklopedi de “Fındık: Bu meyve Mısırda yetişmez. Çünkü, Mısır’ın iklimi sıcaktır.Fındık aksine olarak nemli memleketlerde yetiştiği gibi toprağı hafif rutubetli, kumlu ve açık yerleri sever, fire ve aşı ile çoğaltılır.

ROMALILARDA FINDIK

Publius Virgilius Moro’nun (MÖ. 70-19) Rüstai Bükaliklerinde çoban sevgililerinin en büyük şehidi ve delili olarak gösterlen fındık, Kahinlerin indindede pek çok kıymetliydi. Roma’nın örf ve adetlerinde kökleşmiş bir önemi vardı. Büyük mutluluklar ancak fındık dalı yakmak suretiyle kutlanırdı. Evliliklerde mesut olmanın kutsiyeti ise bu ağaçtan beklenirdi. Sihirbazlarda eflaki bir kuvvet ve kudretin yaratılacağını ancak fındık ağacında bulur ve görürlerdi.
Her yıl Bacehus şerefine tertip edilen ayinlerde teke mabede kurban edilir, gövdesi de fındık dallarına sarılarak yakılırdı.
Germelerin mitojisinde ise fındık yıldırım ilahına mahsus bir meyve olarak geçmiştir.

OSMANLILARDA FINDIK

Ana vatanı Çin’den, göçler ve akınlarla Doğu Karadeniz kıyılarına getirilmesi ve kültürel anavatanı haline yörenin getirilmesinden sonra başlayan yaygınlaşma Osmanlı İmparatorluğu döneminde de sürmüştür.
İstanbul’dan Avrupa ilk fındığın 1665 yılında gönderilme-siyle başlayan ticaret, 1. Mahmut’un Fransa ile 1737 yılında yaptığı ticaret anlaşmasına girmesiyle ayrı bir önem kazanmıştır.
Türk fındıklarının Avrupa ve Asya ülkelerinde tanınmaya başlaması 18. yüzyıla denk gelir. 1773’de Rusya’ya ilk fındıklar gönderilirken, 1792’de ise Romanya’ya satım yapılır. 1851’de Londra’da 1875’de Belçika’da satışı yapılan kabuklu fındık, 1879’dan itibaren iç olarak ihraç edilmeye başlanır.
Osmanlılarda fındığın dış satımı ile birlikte üretim alanları da artma göstermiştir.
1600’lü yıllarda 10 bin hektarda üretimi yapılan fındık, 1900’un başlarında 21 bin hektara kadar ulaşmıştır.